Sağlık
Kabuslardan neden korkmamalıyız?
Yayınlandı
2 yıl önce:
Tarafından
Maksat Sağlık
Covid-19 salgınının hızla yayıldığı dönemde tuhaf bir olgu ortaya çıktı: İnsanlar garip rüyalar görüyordu.
Kabus görenlerin sayısı, virüsün en çok yayıldığı ya da yıkıcı etkisini en çok gösterdiği ve en sıkı önlemlerin uygulandığı ülkelerde daha fazlaydı.
Kapatma önlemleriyle sevdiğimiz insanların sağlığına dair endişeler gündelik başka düşüncelerle harmanlanıyor, insanlar karmakarışık duygularla uyanıyordu.
Cephedeki sağlık çalışanlarının ise rüyaları kabusa dönüşmüştü. Çin’in Vuhan kentindeki 114 doktor ve 414 hemşirenin katıldığı ve Ocak ayında yayınlanan bir çalışma, sağlık personelinin dörtte birinden fazlasının sık sık kabus gördüğünü ortaya koydu.
Salgın nedeniyle uygulanan sıkı kapatma dönemlerinde genel nüfus içerisinde de kabusların yaygınlaştığı, özellikle depresyon ve anksiyete sorunu olanların daha hassas olduğu da bildiriliyor. Ama bütün bunlar travma konusunda çalışmalar yapan uzmanlar için şaşırtıcı veriler değil.
Kanada’daki McMaster Üniversitesi’nden doktora öğrencisi Rachelle Ho, aylar veya yıllar süren ve toplumun tümünü etkileyen stres dönemleri çok sıradışı durumlar ve bunların ancak savaşlarla kıyaslanabileceğini söylüyor. Ama kronik stresin zihinsel fonksiyonlarımız üzerinde önemli etkide bulunduğunu biliyoruz.
Uzun dönemli stresler yaşayan toplumlarda kabusların daha yaygın olduğu biliniyor. Örneğin Gazze Şeridi’nde 10-12 yaş grubundaki çocukların katıldığı bir araştırma, çocukların yarıdan fazlasının, her hafta ortalama 4 veya daha fazla gece kabus gördüğünü ortaya koydu. Ho, çocukların, beyinleri hala gelişim sürecinde olduğu için bilhassa duyarlı olduğunu söylüyor.
Kabusların bir dizi zihinsel hastalıkla da kuvvetli bir bağı var ama diğer yandan Tulsa Üniversitesi’nden klinik psikolog Joanne Davis’in dediği gibi bazı etkileyici rüyalar bir önceki günün duygularını yerine oturtmamıza da yardımcı oluyor.
Kötü rüyaların kabusa nasıl dönüştüğünü anlamak ise travma yaşayan insanların tedavisi bakımından önem taşıyor.
Kötü rüyalar, bizi nasıl korur?
Davis gibi uzmanlar rüyalarımızla, psikolojik bozukluklar arasındaki bağlantıları ve rüyalarımızın sağlıklı olduğumuz dönemlerde duygusal istikrarımızı sağlamakta nasıl önemli bir rolü olduğunu çözmeye başladılar.
Uyuduğumuz zaman bir önceki günden kalan anılarımızı düzenler ve yerlerine kaldırır ve bunu yaparken daha eski anılarımızın da hafif bir tozunu alır, yeniden yerleştiririz.
Fakat duygusal olarak en yoğun anılarımızı en çok Hızlı Göz Hareketli uyku aşamasında (REM uykusu) yani uykuya dalarken ya da uyanmadan hemen önceki uyku sırasında düzenliyoruz. İşte duygusal yoğunluğu yüksek bu anılar, rüyalarımızı oluşturuyor.
Kötü bir rüya insanı uyanık olduğu saatlerde koruyor olabilir.
“Unutmak için uyu, hatırlamak için uyu” hipotezi REM uykusunun duygusal anılarımızı güçlendirip, güvenli bir şekilde zihnimizin bir köşesine kaldırmamızı sağladığını ve aynı zamanda yaşadıklarımıza daha sonra gösterdiğimiz duygusal tepkileri de yumuşattığını savlıyor.
Örneğin işyerinde patronunuz size bağırıyor, siz de gece bununla ilgili bir rüya görüyorsunuz. Ertesi gün patronunuzla yeniden karşılaştığınızda olayla ilgili tepkinizin duygusal tonu yumuşuyor.
Rüyaların, duygularımızı terbiye etme rolü olduğu fikri çok ilginç, ama kanıtı var mı?
REM uykusuna geçtiğimizde, beynimizim hem hipokampus hem de amigdala adı verilen kısımları çok aktif olduğu deneylerle sabit.
Hipokampus, beynimizin anıları biriktirip saklayan ve gerektiğinde çıkaran bölümü, amigdala ise duygularımızı işlememize yardımcı olan bölümü.
Bu da araştırmacıların, REM uykusu aşamasında gördüğümüz canlı, duygusal ve hatırda kalan rüyaların, beynimizin anıları duygusal karşılığından ayırarak depoladığının bir göstergesi olduğunu önermesinin temelinde yatıyor.
Kötü bir rüyadan sonra, örneğin beynin korkuya hazırlanmamızı sağlayan kısmı, rüya bizi bu duruma hazırlamışçasına, daha etkin hale gelir.
Ayrıca bir başka deneye göre, insanlar rüyalarında korkuyu ne kadar uzun ve kuvvetli hissederse, daha sonra kendilerine stres yaratacak resimler gösterildiğinde beyinlerinin duyguları düzenleyen kısmı o derece daha zayıf tepki veriyor.
Beynimizin duygularımızı düzenleyip işleyen merkezi amigdala, belki de bir sonraki güne hazırlanabilmek için uyku saatlerinde belli işlemleri yapma ihtiyacı duyuyor. Belki de önceki günün duygusal yükünü uykuda bir kenara koyabilmek bize sabah yeni bir noktadan yeni bir başlangıç yapma imkanı veriyor.
Stres içinde çalışan işçiler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, strese yanıtımızı düzenleyen hormon olan kortizolun, sabahları en yüksek düzeyde olduğunu gösteriyor. Bu da uykudan uyandığımız saatlerde strese dayanıklılığımızın daha yüksek olduğu anlamına geliyor. Kortizol hormonu vücudun başka bir bölgesinde salgılanırken beynimizdeki amigdala bölgesi de stresli durumların belirlenmesi işlevini görüyor.
REM uykusu sırasında beynimiz, hipokampüs, amigdala ve neokorteks bölgelerinde düşük dalga boylu teta dalgaları yayıyor. Fareler üzerinde yapılan araştırmalar, stresli şeyler yapmak zorunda bırakılan farelerin daha sonra uykuya daldıklarında REM uykularının daha uzun sürdüğünü ve bu sırada yaydıkları teta dalgalarının da daha yoğun olduğunu gösterdi.
Kabuslar nasıl tedavi edilmeli?
Arada bir kötü bir rüya görmek faydalı olabilir ama, sürekli olarak kabus görmek çok farklı düzeyde bir soruna işaret ediyor.
Psikolog Joanne Davis, “Kabus beyinde bir takılmaya benziyor. Beyniniz duygusal bir olayı işlemden geçirmeye çalışıyor ama orta yerinde uyandığınız ve bu yüzden tamamını göremediğiniz için takılmış plak gibi yeniden yeniden görülüyor” diyor.
Bazı hastalarının onlarca yıl kabus gördüğünü anlatan Davis “Uzun bir süre kabul görmeye devam ederseniz bu bir alışkanlığa dönüşüyor. Kabus görmekten korkuyor, belki uyumamaya çalışıyor ya da çabucak uykuya dalmak için ilaç alıyorsunuz” diye sürdürüyor.
Klinik psikolog Davis travma geçiren insanlarla çalışıyor. Bunlar arasında eski askerler, manik depresif (bipolar) gibi rahatsızlıkları olan insanların çocukları var.
Yöntem olarak açığa çıkarma, sakinleşme ve ERRT diye anılan terapiyi kullanıyor. ERRT’de ya da reskripsiyon terapisinde, hasta kabuslarını tamı tamına hatırlayıp yazmaya veya farklı sonlarla yeniden yazmaya çağırılıyor.
Bu yöntemde hasta, tekrarlanan kabusunu yazdığı yeni sonla görmüyor belki ama kabusu görmemeye ya da o kadar güçlü bir etki yaratmayan bir versiyonunu görmeye başlıyor. Kabusun sıklığı azalıyor ve yavaş yavaş yok oluyor.
Davis kabuslara, sadece daha büyük bir sorunun belirtisi muamelesi yapmanın, tedavide yeterli bir yaklaşım olmadığını düşünüyor.
“Daha bundan 10-20 yıl önce psikolojide kabuslara travma sonrası stres belirtisi olarak bakılıyordu. Fakat artık yaklaşımda, kabuslara birden fazla sorunun işareti olarak bakma yönünde bir değişim var. Önce kabusları tedavi edebilirseniz, depresyon, madde kullanımı gibi diğer bazı sorunları da halletmiş oluyorsunuz.” diyor.
Davis kabuslara, gelecekteki sorunların ipuçları olarak bakmanın da önemli olduğunu düşünüyor. Duygusal olarak yüklü rüyaları bazen önemli bir olayın gecesinde bazen de o olaydan itibaren 5-7 gün içerisinde görebiliyoruz.
Cardiff Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Penny Lewis ve ekibi, günlük anıları hemen olduktan sonra depoladığımızı ama daha derin kişisel anlamları olan şeyleri bir gecikmeyle işleme sokabildiğimizi düşünüyorlar.
Kronik olarak kabus görenlere, rüyalarını kontrol etme eğitimi vermek bu kabusların sıklığını azaltabiliyor.
İmaj Provası Terapisi adı verilen (IRT) bu tedavi, küçük gruplarda başarılı oldu ama araştırmacılar bu başarının nasılı bir mekanizmayla sağlandığından henüz çok emin değiller. Bu tür terapiler hastaların uyanmadan gece boyunca uyumalarının yollarını arayarak, beyne faaliyetlerini düzgün yapabilmesi için ihtiyaç duyduğu dinlenme fırsatının verilmesini amaçlıyor.
Koronavirüs ve kabuslar
Kabusların sebebinin anlaşılması ve tedavisi konusunda son birkaç yıl içinde kayda değer gelişmeler sağlandıysa da koronavirüs salgını sırasında ilan edilen katı sokağa çıkma önlemleri bu konuda tedavi görenler açısından yeni zorluklar yarattı.
Tekrarlanan kabusların sebeplerini ortadan kaldırmaya yönelik İmaj Provası Terapisi gören Fransız hastalar üzerindeki küçük ölçekli bir çalışma, Covid-19 salgınının hastaların üçte ikisinin en başa geri döndüğünü gösterdi.
Haftada iki geceden neredeyse her geceye kadar kabus gören bu hastaların tümü tedaviye olumlu cevap vermiş ve kabuslarının sıklığı azalmıştı. Ancak 4 yıl süren tedaviden sonra 2020 yılında hastalarda büyük gerileme görüldü ve bir çoğu ayda ortalama 19 kere kabus gördüğünü bildirdi.
Lyon Üniversitesi’nden araştırmacılar Benjamin Putois, Caroline Sierro ve Wendy Leslie koronavirüs krizi döneminde “kabusların sıklığının artması, sadece travmatik anıların yeniden hareketlendiğini değil aynı zamanda duyguların düzenlenmesi ihtiyacının da arttığını gösteriyor” dediler.
Onun için bir daha kötü bir rüya gördüğünüzde bunu beyninizin duygularınızı düzenleme yöntemi, bir önceki günün sıkıntılarını fırlatıp atma yolu olduğunu hatırlayın. Psikologlar ara sıra kötü rüya görmenin çoğu insan için faydalı bir şey olduğunu söylüyor ama kabuslar düzenli hala gelir ve sağlığınızı etkilemeye başlarsa o zaman endişelenmek gerektiğinde birleşiyorlar.
Kaynak: BBC Türkçe
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
-
Saçın beyazlamasının 6 nedeni: Stres saç beyazlatıyor
-
Egzersiz ve ezberleme beyni güçlendiriyor
-
Bakanlık’tan talimat: Sitelere mini hastane ve sağlık odası
-
İstanbul’da sağlık sistemi olası bulaşıcı hastalıklara hazırlıklı
-
Geçmeyen mide bulantısının nedeni stres olabilir
-
Sabah uyandığında herkes bunu yapıyor! Yüksek tansiyonun gizli sebebiymiş, felç bırakabilir
Sağlık
İstanbul’a yaklaşık 900 bin kişiye kanser taraması yapıldı
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığı koordinesinde son 5 yılda yaklaşık 900 bin kişiye ücretsiz kanser taraması hizmeti verildi.
Yayınlandı
1 yıl önce:
07/09/2024Tarafından
Maksat Sağlık
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığı koordinesinde, her ilçede İlçe Sağlık Müdürlükleri, Sağlıklı Hayat Merkezlerinde (SHM) ve Aile Sağlığı Merkezlerinde (ASM), 15 farklı noktada bulunan Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezlerinde (KETEM) ücretsiz meme, rahim ağzı ve kalın bağırsak kanser taramaları hizmeti veriliyor.
Tarama sonucu şüpheli kişilerin ilçe sağlık müdürlükleri aracılığıyla randevusu alınarak Tarama Sonrası Teşhis Merkezleri’ne sevk ediliyor.
“Tanı ve tedavi süreçlerini sonuna kadar takip ediyoruz”
Halk Sağlığı Uzmanı Uzman Dr. Büşra Sandıklı, yaptığı açıklamada, Türkiye’de her yıl kutlanan Halk Sağlığı Haftası’nın bu yılki ana temasının “Sağlığını Erteleme, Harekete Geç” olarak belirlendiğini söyledi.
Bu dönemde halk sağlığının ve koruyucu sağlık hizmetlerinin önemine dikkati çekildiğini belirten Sandıklı, bu alanda çalışmalarla ilgili toplumda farkındalık oluşturmanın amaçlandığını belirtti.
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde kanserin erken teşhisi için çalışmalar yapıldığına dikkati çeken Sandıklı, “Dünya Sağlık Teşkilatının önerdiği kanser türleri olan meme, rahim ağzı ve kalın bağırsak kanserleri için ülkemizde ulusal çaplı tarama programı yürütülmektedir. Bu kapsamda biz de İstanbul’da tüm vatandaşlarımıza ücretsiz tarama hizmeti sunuyoruz. Tarama sonucunda bir üst basamağa gitmesi gereken vatandaşlarımızı yönlendirerek tanı ve tedavi süreçlerini sonuna kadar takip ediyoruz.” dedi.
Sandıklı, tarama programlarının amacının sağlıklı bireylerin düzenli aralıklarla takip edilip, henüz hastalık belirtileri ortaya çıkmadan, erken dönemde hastalığın tespit edilerek, yaşam süresini ve kalitesini artırmak olduğunu anlattı.
“Pandemiye rağmen yaklaşık 900 bin vatandaşımızın kanser taramasını yaptık”
İstanbul’da 29 farklı noktada bulunan SHM ve tüm aile sağlığı merkezlerinde rahim ağzı ve kalın bağırsak kanserlerine yönelik taramalar, 15 farklı noktada bulunan KETEM’lerde, meme, rahim ağzı ve kalın bağırsak kanser taramaları yapıldığına dikkati çeken Sandıklı, tarama hizmetlerinin ücretsiz verildiğini söyledi.
Sandıklı, meme kanseri tarama programı kapsamında 40-69 yaş arası kadınların 2 yılda bir mamografi çekimiyle tarandığını, gerekli durumlarda klinik meme muayenesi olması için genel cerrahi uzmanına yönlendirildiğini bildirdi.
Ayrıca her ay kadınların kendi kendine meme muayenesi yapması için danışmanlık hizmeti verildiğini vurgulayan Sandıklı, “Rahim ağzı kanseri için 30-65 yaş aralığındaki kadınlara 5 yılda bir HPV/DNA testiyle tarama programları yürütülmektedir. Kalın bağırsak kanser tarama programı kapsamında 50-70 yaş aralığındaki erkek ve kadın tüm bireylerin 2 yılda bir dışkıda gizli kan testiyle taraması yapılmaktadır. Bununla birlikte 10 yılda bir kolonoskopi yapılması için bir üst basamak sağlık kurumuna yönlendirilmesi hizmeti sunulmaktadır. İstanbul’da son 5 yılda pandemiye rağmen yaklaşık 900 bin vatandaşımızın kanser taramasını yaptık. Bu oldukça büyük bir sayı.” diye konuştu.
Uzman Dr. Sandıklı, kanser taramasının önemli olduğunu dile getirerek, Halk Sağlığı Haftası vesilesiyle sağlığı koruma, geliştirme ve sağlık için risk oluşturan faktörlerle mücadele etme bilincini toplumda oluşturabilmeyi, böylece hastalıklar meydana gelmeden evvel önlemeyi veya erken dönemde hastalıkları tespit ederek toplumun hayat standardını yükseltmeyi hedeflediklerini kaydetti.
Vatandaşların kendilerini sağlıklı hissetseler dahi mutlaka rutin olarak Aile Sağlığı Merkezleri, KETEM‘ler ve Sağlıklı Hayat Merkezlerine düzenli aralıklarla başvurmaları gerektiğine işaret eden Sandıklı, herkese rutin kontrollerini yaptırmalarını tavsiye etti.
Sağlık
Bilim insanları açıkladı: 1 bardak kahve içince neden tuvaletiniz geliyor?
Sabahları güne lezzetli bir kahveyle başlamak harika bir tercih olabilir. Kahve en sık ve severek tüketilen içecekler arasında yer alıyor. Ancak dünya çapında milyonlarca insan bir bardak kahve içtikten sonra benzer bir durum yaşıyor.
Yayınlandı
1 yıl önce:
07/09/2024Tarafından
Maksat Sağlık
Sabah uyandığınızda ilk işiniz bir fincan kahve içmek oluyorsa siz de bu sorunu yaşıyor olabilirsiniz. Kahve içmek bazı kişilerde hemen tuvalete gitme ihtiyacı yaratabiliyor. Bilim insanları yaptıkları araştırmalarda bunun ardında yatan gerçeği açıkladı.

Kahve, sindirim sistemini uyararak bağırsak hareketlerini teşvik edebilir. Bunun nedeni, kahvenin kafein ve diğer bileşenlerinin bağırsaklardaki hareketliliği artırmasıdır.

KAHVE İÇİNCE NEDEN TUVALETE GİTME İHTİYACI HİSSEDERSİNİZ?
Doktor Hussain Ahmad, kahve içmenin vücutta nasıl değişikliklere yol açtığını anlattı.Dr. Ahmad, “Kahve içmek, kafeinin kolonunuzu hareketlendirmesi ve atıkların sisteminizde hareket hızını artırması nedeniyle daha sık tuvalete gitme ihtiyacınızı artırabilir.” dedi.

Kafeinsiz olanlar bile bu etkiye sahip olabilir, çünkü sindirim sisteminizi tetikleyebilecek asitler ve yağlar içerir.Bu yüzden birçok insan kahve içtikten sonra tuvalete çıkma isteği duyuyor.
Gastroenterolog Kenneth Brown da bu sorunun sizi nasıl etkilediği hakkında konuştu. Dr. Brown, kafeinin kabızlık çekenler için doğal bir çözüm olabileceğini söylüyor. “Ancak bazı kişilerde ishale de neden olabiliyor ” diyor.

Ayrıca kafein mide asidi üretimini artırabilir, bu da mide ekşimesi veya asit reflüsüne neden olabilir, bu da rahatsız edici ve hatta ağrılı olabilir.
Dr. Brown, kahve çekirdeklerinin klorojenik asit adı verilen bir maddeye sahip olduğunu ve bunun bir tür antioksidan olduğunu açıkladı. “Bu bileşik bağırsaktaki kasları uyararak bağırsak hareketlerini tetikleyebilir” dedi.

Ayrıca, N-alkanoyl-5-hidroksitriptamidler [nörotransmitter serotonin ile yakından ilişkili bir kimyasal], müshil görevi gören doğal olarak oluşan bileşiklerdir. Bu bileşikler, kolondaki su içeriğini ve kolon kaslarının kasılmalarını artırır.Bu bileşiklerin birleşimi bazı kişilerde aniden tuvalete gitme isteği yaratabilir, ancak aynı zamanda kabızlık için harika bir doğal çaredir.

KAHVENİN BAĞIRSAKLARINIZ ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİ SINIRLAMAK İÇİN NE YAPABİLİRSİNİZ?
Kahvenin sindirim sisteminiz üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle kahve içmekte zorluk çekiyorsanız, Dr. Ahmad ilk olarak tüketiminizi azaltmanızı öneriyor. “Aç karnına içmekten kaçının veya farklı kahve çeşitlerini deneyin” diye ekliyor. Dr. Brown, eğer bu sorunla mücadele etmek gerekirse, bu sorunun çözümünde büyük yardımı olacağını söylediği dört noktayı dile getirdi.
Bir seferde daha az miktarda kahve içmeyi deneyin. Bu, sindirim rahatsızlığına neden olabilecek kahvedeki kafein ve diğer bileşenlerin miktarını azaltmaya yardımcı olabilir.

Günün çeşitli saatlerinde kahve içmeyi deneyin. Sabahları kahve, midedeki hormonların rektumun kasılmasını söylediği gastro-kolik refleksi uyaracaktır.
Farklı demleme yöntemlerini deneyin. Bazı insanlar soğuk demleme veya French press kahvenin normal filtre kahveden daha az mide rahatsızlığına neden olduğunu görüyor.
Kahvenize çok fazla krema veya şeker eklemekten kaçının. Bunlar bazı kişilerde tetikleyici olabilir ve özellikle IBS (irritabl bağırsak sendromu) gibi sorunlarınız varsa mide rahatsızlığına katkıda bulunabilir.

BİR BARDAK KAHVENİN VÜCUDA ETKİLERİ
Kahvenin vücutta birçok etkisi olabilir, çünkü içerdiği kafein ve diğer bileşenler üzerinde çeşitli fiziksel ve zihinsel süreçlere etki eder.
- Kahve, kafein içeriği sayesinde merkezi sinir sistemini uyarır ve bu da uyanıklık, dikkat ve enerjiyi artırabilir. Kafein, adrenalin salgısını artırarak enerji seviyelerini yükseltebilir.
- Metabolizmayı hızlandırabilir ve yağ yakımını teşvik edebilir. Kafein, termojenezi artırarak kalori yakımını destekleyebilir.
- Bağırsak hareketlerini teşvik edebilir ve bazı insanlar için sindirim sistemini hızlandırabilir. Aynı zamanda gastrin hormonunun salgılanmasını artırabilir, bu da mide asidini artırabilir.

- Kafein, kalp atış hızını artırabilir ve kan basıncını geçici olarak yükseltebilir. Ancak, bu etkiler genellikle kısa süreli olup, düzenli tüketimde tolerans gelişebilir.
- Kahve, zihinsel performansı geçici olarak artırabilir, konsantrasyonu ve hafızayı güçlendirebilir. Ancak, aşırı tüketim kaygı ve huzursuzluğa yol açabilir.
- Kahve, önemli miktarda antioksidan içerir. Bu, hücrelerin serbest radikallerden korunmasına yardımcı olabilir ve bazı sağlık yararları sağlayabilir. Kafein, uyku düzenini etkileyebilir ve uykusuzluğa yol açabilir. Özellikle yatmadan birkaç saat önce kahve içilmesi tavsiye edilmez.
Sağlık
Doğanın en güçlü D vitamini kaynağı! Kemiklerdeki iltihabı söküyor, ağrıyı azaltıyor
Teknolojiye olan güvenimiz, dijital çağda çalışma, iletişim kurma ve zaman geçirme şeklimizi tamamen değiştirdi. Ancak bu değişim, kemik sağlığı üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilen hareketsiz yaşam tarzlarına doğru daha büyük bir eğilime de yol açtı. İskelet gücü ve genel kemik sağlığı, uzun süreli oturma, yetersiz egzersiz ve aşırı ekran süresinin neden olduğu kötü duruş kemik sağlığını olumsuz etkiliyor.
Yayınlandı
1 yıl önce:
07/09/2024Tarafından
Maksat Sağlık
Kemikleri güçlendirme, kemiklerdeki iltihabı azaltmak için günlük yaşamınızda bazı değişimler yapmanız öneriliyor. Özellikle hareketsiz yaşam kemik sağlığın olumsuz etkiliyor.

Bu davranışlar, özellikle yaşlı kişilerde, kemik yoğunluğunun azalmasına ve kırık ve osteoporoz riskinin artmasına neden olabilir.

HAREKETSİZ YAŞAM KEMİK SAĞLIĞINI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Hareketsiz olmak, kemik yoğunluğunu korumak için çok önemli olan kemiklerdeki mekanik zorlanmayı azaltır. Fiziksel stres olmadığında, kemik erimesi meydana gelir ve bu da kemik dokusunu oluşturulabileceğinden daha hızlı parçalayarak zamanla kemikleri zayıflatır.

Ayrıca, uzun süre oturmaktan veya bir cihaz kullanmaktan kaynaklanan kötü duruş, omurga ve diğer eklemlerde gerginliğe neden olabilir ve bu da eklemlerde sertlik ve sırt ağrısı gibi sorunlara yol açabilir.

Kemik sağlığı, kalsiyum ve D vitamini açısından zengin bir diyet gerektirir. İyi kalsiyum kaynakları süt ürünleri, yapraklı yeşillikler ve güçlendirilmiş yemeklerdir; iyi D vitamini kaynakları güneş ışığı ve yumurta ve yağlı balık gibi yiyeceklerdir.

Tam tahıllar, kuruyemişler ve tohumlar gibi magnezyum açısından zengin yiyecekleri dahil etmek kemik yoğunluğunu daha da korumaya yardımcı olabilir.

Zencefil ve zerdeçal içeren iltihap önleyici bitkisel ilaçlar, kemiklerdeki iltihabı ve ağrıyı azaltmaya yardımcı olabilir. Ayrıca, özellikle eksikliğe yatkın kişiler için kalsiyum ve D vitamini gibi takviyeler alınması da önerilebilir.

KEMİK SAĞLIĞINI İYİLEŞTİRMEK İÇİN EGZERSİZLER
Rutininize düzenli egzersiz eklemek, kemiklerinizi güçlü ve genel sağlığınız için önemlidir. Aşağıdaki egzersizler kemiklerinizi güçlendirmenize yardımcı olacaktır:
1. Ağırlık taşıma egzersizleri: Kemik yoğunluğunu artıran ve koruyan egzersizler arasında koşu, yürüyüş, dans ve trekking bulunur.
2. Güç antrenmanı: Ağırlık veya direnç bantlarıyla direnç egzersizleri yaparak kemiklerinizi ve kaslarınızı geliştirebilirsiniz.

3. Pilates ve yoga: Bu düşük etkili egzersizler gücü, esnekliği ve dengeyi artırmaya yardımcı olur; bunların hepsi kemik sağlığı için iyidir.
4. Tai Chi: Denge ve koordinasyonu artırarak, bu hafif egzersiz kırık ve düşme sıklığını azaltabilir.

5. Yüzme ve su aerobiği: Bu egzersizlerin eklemler üzerinde çok az etkisi vardır ve sağlam bir fiziksel meydan okuma sunar.
Bu alışkanlıkları günlük hayata entegre ederek, insanlar kemik sağlıklarını büyük ölçüde iyileştirebilir, hareketsiz bir yaşam tarzının olumsuz sonuçlarını azaltabilir ve dijital çağda daha sağlam bir iskelet yapısı garanti edebilir.
YouTube, Avrupalı gençlerin fitness videolarına erişimini sınırlayacak
İstanbul’a yaklaşık 900 bin kişiye kanser taraması yapıldı
Erken hasat edildi! Sütle karıştırınca öksürüğü kesiyor
Bilim insanları açıkladı: 1 bardak kahve içince neden tuvaletiniz geliyor?
Doğanın en güçlü D vitamini kaynağı! Kemiklerdeki iltihabı söküyor, ağrıyı azaltıyor
7 Eylül DMD Hastalığı Farkındalık Günü

