Connect with us

Yaşam Tarzı

Neden eğlenirken çığlık atarız?

Maksat Sağlık

Yayınlandı

:

“Bir daha binmeyeceğime yemin edebilirim.”

Alejandra Mendoza, bu sözünü tutamadığı gibi kendisini tekrar tekrar lunapark treninde buldu.

Nefesleri kesen yükseklik, ani dönüşler, çıkış ve inişler, etraftakilerin bitmeyen çığlıklarının yarattığı korku hali, zamanla onda tam bir tutkuya dönüştü.

BBC Türkçe’de yer alan habere göre, eğlenirken neden çığlık atarız ve çığlık kontrol edebileceğimiz bir şey mi?

Çığlık nedir?

Uzmanlara göre çığlık atma eylemi, “tamamıyla sözlü olmayan iletişim” türlerinden biri.

Emory Üniversitesi’ndeki psikoloji profesörü Harold Gouzoules, “Bağırmak, sesini yükseltmek anlamına geliyor ama aslında konuşmaya devam ediyorsunuz” diye açıklıyor.

Gouzoules, “Çığlık ayrı bir tür seslendirme şeklidir ve belli akustik özellikleri vardır. Saniyenin 4’te üçü ile bir buçuk saniye arası süren bu akustik unsurlar, çok yüksek sesle başlayıp yüksek seste devam eder” diye de ekliyor.

Yani çığlık, görece kısa süren, insanda tedirginlik yaratabilen, genliği ve tizliği yüksek bir yapıya sahip.

Neden çığlık atarız?

Evrimsel açıdan meseleye yaklaşan Gouzoules, çığlığın aslen yaklaşan avcıyı aniden korkutup kaçmak için zaman yaratma amacıyla ortaya çıktığını söylüyor.

Atalarımız dahil sosyal yaratıkların çoğu yakındaki aile bireylerini yardıma çağırmak için de çığlığı kullanıyordu.

Bir sosyal gruptakiler çığlık atmayı araç olarak kullandıkça, kimin çığlığı kime ait ayırt etmek de mümkün hale geliyordu.

Gouzoules, “Yakınlarınıza çığlık attığınızda nasıl bir ses çıkardığınızı öğretmek için ölümle burun buruna gelmeyi beklemenize gerek yoktu” diyor.

Lunapark trenindeyken beynimiz ve bedenimizde neler olur?

Adrenalin bağımlılarının çoğu, evrimsel teorilerden çok zevk alma olgusu üzerinden meseleye bakar.

Gouzoules’e göre, bu iki bakış açısı birbirinden bağımsız değil; beynimiz zevk duygusu sağlarken, hayatta kalma amacımıza da hizmet edecek şekilde evrildi:

“Günümüzde, ilk insanlardan farklı olarak her gün çığlık atmak zorunda kalmıyoruz ama zaman zaman tehlikede hissettiğimiz durumlar oluyor elbette” diyen Profesör Gouzoules, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Büyük ihtimalle atalarımız zamanında nasıl çığlık atıyorsa biz de onlar gibi çığlık atıyoruz. Farklı olarak, karşılaştığımız tehlikelerin türleri bu kadar ciddi ve yaygın değildi ancak dünya karşısında hayatta kalmaya çalışırken çığlık halen önemli bir yer tutuyor.

Gouzoules, atalarımız, örneğin bir şelale ya da volkana çok yaklaştıklarında çığlık atarken, modern dünyada çığlık atmaya neden olan daha farklı örnekler olduğunu belirtiyor.

Lunaparklar ve eğlence parklarını örnek veren Gouzoules, “Kalbiniz hızla çarpmaya başlar, tansiyonunuz yükselir ve güvende olduğunuzu bildiğiniz halde, benzer fizyolojik belirtiler ortaya çıkar. Bir birikme yaşanır ve çığlık ile rahatlama gerçekleşir” diyor.

Yaşam Tarzı

Mevsimsel duygudurum bozukluğu kış mevsiminde artıyor

Uzmanlar, sonbaharın gelmesiyle birlikte birçok kişide psikolojik değişimlerin başlayabileceğine dikkat çekiyor.

Maksat Sağlık

Yayınlandı

:

Tarafından

Yaz mevsiminden sonra güneş ışınlarının azalmasıyla depresif durumlarda artışlar gözlemlenebileceğini belirten uzmanlar, özellikle havaların soğumasıyla beraber kişinin sosyalleşmesinin azalabileceğini kaydediyor.

Uzmanlar, kış mevsiminde dışarıda yapılan etkinliklerin azalması ve evde daha fazla zaman geçirilmesinin depresyonu tetikleyebileceğine işaret ediyor. Ayrıca, daha önce depresyon tanısı almış ya da bu duruma yatkınlığı olan kişilerde kış aylarında depresyonun şiddetli şekilde yaşanmasının ve tekrarlanmasının mümkün olabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor.

Kış mevsiminde sorumlulukların daha da artması, yaşam hızına uyum sağlamaya çalışma, programlarda yoğunluk ve günlerin kısalması gibi faktörlerin, kış depresyonunun yaşanmasına zemin hazırlayabileceğinin altını çiziyor. Bu nedenle uzmanlar, bu dönemde kişinin kendisine daha fazla vakit ayırarak psikolojik olarak kendini koruma altına alması gerektiği konusunda uyarılarda bulunuyor.

OKUMAYA DEVAM ET

Beslenme & Diyet

Fast food beslenme alışkanlığı depresyona sürüklüyor

Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, depresif bozukluklar için de beslenme alışkanlığının ciddi bir etken olduğunu kaydetti.

Maksat Sağlık

Yayınlandı

:

Tarafından

Son zamanlarda yapılan bilimsel araştırmaların bağırsak mikrobiyotasının önemini giderek daha fazla vurguladığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, bağırsak mikrobiyotasının, vücudumuzdaki bakterilerin büyük bir kısmını oluşturduğunu ve beyin ile bağırsak arasında önemli bir iletişim aksı sağladığını söyledi. “Böyle durumlarda beyin ve bağırsak karşılıklı mesajlaşıyorlar. Bu mesajlaşmalar kimyasal mesajlaşmalar oluyor.” diyen Prof. Dr. Tarhan, bu iki organ arasındaki iletişimde kimyasal, endokrin, bağışıklık ve sinir yoluyla mesajlaşma gerçekleştiğini, özellikle serotoninin bağırsaklarda da bulunduğunu kaydetti.

SIK SIK TUVALETE GİTMELER

Beyin ve bağırsak arasındaki iletişimde, kimyasal mesajlaşma yanında parasempatik sinir sisteminin de önemli bir rol oynadığını anlatan Prof. Dr. Tarhan, “Beynimizde kin, öfke, nefret, korku, düşmanlık, kıskançlık gibi duygular olduğu zaman beyin kimyasal karışım üretiyor. Böyle durumlarda bağırsaklarda spazma oluyor, hızlı çalışma oluyor. Bağırsak tepki veriyor. Spazm, bulantı, sık sık tuvalete gitmeler oluyor. Uzun sürerse kabızlık gibi durumlar ortaya çıkıyor. Bağırsaktaki mikrobiyotanın sağlıklı olması önemli.” dedi.

Hızlı beslenme tarzı, yüksek karbonhidratlı ve işlenmiş gıdaların tüketilmesi, özellikle fast food ürünleri, hamur işleri ve kola gibi içeceklerin sık tüketilmesinin bağırsak mikrobiyotasını olumsuz etkileyebildiğini de kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Yapılan araştırmalar, bu tür beslenme alışkanlıklarının depresif ruh hali ile ilişkilendirildiğini gösteriyor. Bunları çok yiyenler daha kolay depresyona giriyorlar, daha kırılgan hale geliyorlar. Bu nedenle sadece diyabet hastalığı değil, depresif bozukluklar için de beslenme alışkanlığı ciddi bir etken. Ayrıca, uyku düzeni ve düzenli egzersiz yapma gibi faktörlerin de bağırsak sağlığı üzerinde büyük etkileri olduğu biliniyor. Günde 5 bin adım yürüyüş yapmak beyninle bağırsak dengesine katkı sağlıyor.” şeklinde konuştu.

“Sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel egzersiz, insanın temel ihtiyaçlarından biridir. Şehir hayatı ve modernleşme, özellikle plazalarda geçirilen zaman, bu sağlıklı alışkanlıkları olumsuz etkileyebilir. Ancak, bireyler kendi inisiyatifleriyle bu alışkanlıkları benimserlerse, ileri yaşlarda sağlık açısından rahat edebilirler.” diyen Prof. Dr. Tarhan, gençlerin genellikle sağlıklarıyla ilgili şikayetleri olmadığını söyleseler de koruyucu beden sağlığı, koruyucu beyin sağlığı ve koruyucu ruh sağlığı açısından sağlıklı yaşam tarzlarını benimsemeleri önemli olduğunu kaydetti.

OKUMAYA DEVAM ET

Yaşam Tarzı

Kronik hastalıklarla mücadelenin anahtarı: Sağlıklı yaşam

Kronik hastalıkların önlenmesinde erken teşhis, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve yeterli uyku büyük önem taşıyor.

Maksat Sağlık

Yayınlandı

:

Tarafından

Uzun süren, tamamen tedavi edilemeyen ve bu nedenle sıklıkla tekrarlanan tedaviler gerektiren hastalıklar, kronik hastalıklar olarak tanımlanıyor. Büyük ölçüde ileri yaşlarda ortaya çıkan kronik hastalıklar arasında kalp-damar hastalıkları, nörolojik hastalıklar, kronik solunum yolu rahatsızlıkları, diyabet, kanser ve artık obezite de yer alıyor. Bazı kronik hastalıkların birbirini tetikleyebileceğine dikkat çeken Yataş Uyku Kurulu Üyesi, Dr. Dyt. Çağatay Demir, bu nedenle erken teşhis ve tedavinin öneminin altını çiziyor.

Dr. Dyt. Demir, kronik hastalıkların oluşumunda genetik yatkınlık, hava kirliliği, asbest maruziyeti, aşırı alkol tüketimi, düzensiz uyku, stresli hayat, sigara içmek, egzersiz yapmamak, fazla kilolu olmak ve sağlıksız beslenme gibi birçok faktör olduğunu söylüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün 45-59 yaş arasını orta yaş olarak tanımladığını belirten Dr. Dyt. Demir, “Özellikle orta yaşla birlikte kronik hastalıklarda artış görülüyor. Bu riski azaltmak için sağlıklı beslenmeli, ideal kilo sürdürülmeli, aktif bir yaşam tarzı benimsenmeli ve sigara-alkolden uzak durulması şart! Uyku bu noktada diğer faktörleri de etkileyen bir özellik gösteriyor. Yapılan çalışmalara göre yeterli ve kaliteli uyku uyumayan bireyler; sağlıksız beslenmeye ve kilo almaya daha eğilimlidirler. Ayrıca yetersiz uyuyan kişiler gün içinde kendilerini daha halsiz ve yorgun hissettikleri için hareketli olmaktan da kaçınırlar. Bu nedenle özellikle orta yaş grubunda yetersiz uyku kronik hastalık riskini artırabileceği gibi, var olan kronik hastalıkların da seyrini olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle sağlıklı bir yaşam için yeterli sürede ve kalitede uyku uyumak oldukça önemlidir” diyor.

OKUMAYA DEVAM ET

Trendler