Connect with us

Yaşam Tarzı

“Kendinize biraz merhamet edin”

Maksat Sağlık

Yayınlandı

:

Doğanın bir çağrısı, evdeki çocukların patırtısı, evcil hayvanlar veya dışarıdaki gürültüler… Gecenin bir yarısı uyurken gözleri açmaya neden olacak pek çok faktör var. Bazı kişilerse gece uyandıktan sonra aklına takılan konulardan yüzünden uykusunun kaçmasından mustarip.

CNN International, uyku uzmanlarıyla görüşüp bu konuda bazı tavsiyeler aldı. İşte gece uyandıktan sonra beyni kapatıp vücudun çok ihtiyaç duyduğu uykuya geri dönmeyi sağlayacak 8 ipucu:

Derin nefes alın

Stresi azaltma ve rahatlamada en çok tercih edilen yöntemlerinden biri derin nefes alma. Fakat bunun doğru yapılması gerekiyor.

Uzmanlar, ilkin elinizi karnınızın üstüne koymayı, bunun ardından gözlerinizi kapatıp 6’ya kadar sayarak burnunuzdan derin bir nefes almanızı önerdi. Alınan nefesin, yine 6’ya kadar sayarak ağızdan verilmesini istedi.

Southern California Üniversitesi Keck Tıp Fakültesi’nde doçent Raj Dasgupta şöyle konuştu:

Ana solunum kasımızı kullanıp burundan derin nefes alarak ve ağızdan derin nefes vererek, diyaframın bedeni ve zihni rahatlatmasını sağlayabiliriz.

Rehber eşliğindeki uyku meditasyonları ve kasları rahatlatma

Meditasyon zihni rahatlatmanın yollarından biri. Ancak bu konuda deneyimli değilseniz zihni rahatlatma çabası stres kaynağına dönüşebilir. Amerikan Stres Enstitüsü’nden Dr. Cynthia Ackrill de rehber eşliğindeki uyku uygulamalarını tavsiye etti:

Döngüye koyun, böylece uyanmazsınız. Uzanın, dinlenin ve nefes alışverişinizi yavaşlatın. Rehberinize ya da dinlediğiniz müziğe ve nefesinize odaklanın. Zihniniz süreci kesintiye uğratacak. Bu durumu yargılamayın. Nefese odaklanmaya devam edin.

Bu hamlelere rağmen vücudunuz hala gerginse, uzmanlar kasları rahatlatmayı denemeyi önerdi: Nefes alıp ayak parmaklarındaki kaslarını 10 saniye boyunca gerin. Bunun ardından kaslarınızı hızlıca serbest bırakın ve vücudunuzun o bölgesinden nefes verdiğinizi hayal ederek nefes verin. Ayak parmaklarından sonra ayaklara, baldırlara, bacağınızın üstüne ve vücuttaki diğer kaslara aynı süreci uygulayın.

Endişelenmeyin

Dr. Ackrill, beyinde uyku yetersizliğini yargılamaya adanmış bir kısım olduğunu söyledi.

“Bu sorunu uzun süredir yaşıyorsanız muhtemelen araştırmışsınız ve uyumamanın sizin için iyi olmadığını öğrenmişsinizdir” diye Ackrill, böylece beyinde endişelenmeye yol açan bölümün uykusuzluk konusunda da endişelenmeye başladığını söyledi. Ackrill sözlerine şöyle devam etti:

Çoğu endişede olduğu gibi bunun için de muhtemelen kendinizi yargılarsınız. Kendinize biraz merhamet edin.

Ackrill, zihnin geceleri hareketlenmesini önlemek için gün içinde beyne biraz zaman tanınması gerektiğini de söyledi:

Beyniniz bütün gün yüksek viteste çalıştıysa kapanması daha zor olur. Günde en az birkaç kez 5 dakikalık nefes çalışmalarıyla nötr hale getirin.

Saate bakmayın

Araştırmacılar, saati takip etmenin uyumayan bir kişinin daha endişeli ve suçlu hissetmesine yol açtığını söyledi. Zira uyku uzmanı Dasgupta, “Kötü bir gece uykusu için endişelenmemek önemli. Çünkü endişenin kendisi uykuya dalmayı zorlaştırıyor” dedi.

Bir diğer uyku uzmanı Dr. Bhanu Kolla da saati takip etmenin aşırı uyarıcı özelliğine dikkat çekti:

Genellikle uyumak için ne kadar zamanının kaldığını belirlemeye çalışırsınız. Uygun bir süre içinde tekrar uyuyup uyuyamayacağınız konusunda endişelenirsiniz. Bu tekrar uyuma sürecini zorlaştırabilir.

Uzmanlara göre, yatağa geri döndüğünüzde de saate bakılmamalı.

Yatmadan önce içki içmeyin

Uyku bozuklukları ve bağımlılıklar arasındaki etkileşim üzerinde çalışan Kolla, yatmadan önce içki içilmemesini söyledi:

Alkol sindirildiğinde uyarıcı özelliğe sahip asetaldehit meydana getirir. Yatmadan hemen önce çok fazla alkol tüketirseniz, yaklaşık 4 saat içinde bu asetaldehite dönüşür. Bu durum uykunuzu bozup sizi uyandırabilir.

Ayrıca Dasgupta, alkolün idrarı artırdığını ve bu yüzden sık sık tuvalete gitmek için uyanabileceğinizi ifade etti.

Endişelerinizi kaleme alın

Uzmanlar yatmadan önce endişelerinizden mümkün olduğunda kurtulmaya çalışmayı tavsiye ediyor.

“Bir sonraki gün yapılacak her şeyi belirleyerek günü bitirin. Böylece saat 03.00’de bunu düşünmek zorunda kalmazsınız” diyen Ackrill, bunun işten veya akşam yemeğinden sonra yapılmasını tercih ettiğini söyledi.

Bunu yapmayı unutursanız veya yapmanıza rağmen rahatlamadıysanız, Ackrill’in bir önerisi daha var: Boşaltma. Zira Ackrill şöyle konuştu:

Yatağınızın yanında bir altlıkla loş ışık bulundurun ve liste tutun. Bu da işe yaramazsa kalkın ve yatak odasından çıkın. Endişelerinizi, düşünceleriniz ve fikirlerinizi hızlıca yazın.

Mavi ışığa ve uyarılmaya dikkat

Uzmanlar, endişelerinizi not almak için bilgisayar, telefon ya da tablet kullanılmamasını önerdi. John Hopkins Üniversitesi’nde uyku üzerine çalışan Dr. Vsevolod Polotsky’e göre bir numaralı kural “yatakta bilgisayar veya telefon gibi cihazların olmaması ve yatmadan en az bir saat önce bırakılması”.

Dr. Polotsky, elektronik cihazların yerine loş ışıkta kağıda yazmayı tavsiye etti. Okuyarak uyumak isteyenler için de tablet veya e-kitap yerine kitaba işaret etti. Bunun nedeni LED ışıklarının, “uyku hormonu” diye bilinen melatonini etkilemesi.

Polotsky, “Bulabileceğiniz en sıkıcı kitabı alın” diye ekledi. Çünkü uyumaya çalışırken uyarıcı bir şey okumak istemezsiniz.

Sıcak duşun ya da kısa bir yürüyüşün de olumsuz etkisinden de sözden Polotsky, bunların “uykuyu daha da bozabilecek aktiviteler” olduğunu söyledi.

20 dakika içinde uyuyamazsanız kalkın

Araştırmacılar, sadece tavana bakarak uzanılmaması gerektiğini ve 15 ila 20 dakika içinde uyuyamayan kişilerin yataktan çıkıp loş ışığın bulunduğu bir odaya gitmesini söyledi. Uykulu hissedene kadar sakinleştirici bir şeyler yapılmasını ekledi.

Dasgupta şöyle konuştu:

Sıkıcı bir kitap okumayı ve biraz Sudoku çözmeyi deneyebilirsiniz. Ancak cep telefonunu elinize almaktan veya bilgisayarınız başına geçmekten kaçının.

Zira bu cihazların tek kötü yanı mavi ışık değil. Dasgupta’ya göre sosyal medyada dolaşma ya da e-postaları kontrol etme isteği zihni meşgul edebiliyor.

Kolla da “Bu sıkıcı aktiviteleri uykulu hissetmeye başlayana kadar yapın ve daha sonra yatağa dönün. 10 dakika boyunca uykuya dalamazsanız yataktan tekrar çıkın ve aynı şeyleri yapın. Buradaki fikir yatakta uyumadan durduğunuz uzun sürelerden kaçınmak” dedi.

Yatakta kalmak neden mi bir sorun? Kolla bu soruya şu cevabı verdi:

Yatağınızda uykuya dalmaya çalıştığınız ama uyumadığınız ‘ölü zaman’ dediğimiz şeyi istemiyoruz. Bu hayal kırıklığına ve endişeye neden olabiliyor.

Yatağın uykuyla ilişkilendirildiği bir yer olmasını istiyoruz. Uyumak için uyanık halde uzanmak da dahil olmak üzere yatakta ne kadar çok şey yaparsan, bu ilişki o kadar zayıflar ve uykuya dalmak o kadar zor olur.

 

Kaynak: Independent Türkçe, CNN International

Derleyen: Uğurcan Yıldız

Güzellik & Bakım

Diş hijyeni hakkında 5 şok edici istatistik

Maksat Sağlık

Yayınlandı

:

Tarafından

İstatistikler sadece ekonomi, siyaset alanında kullanılmaz. Sağlık alanında yapılan ölçümlerde oldukça dikkat çekicidir. Örneğin dişlerimiz..

Her üç yetişkinden birinin dişlerinde hiç diş ipi kullanmadığını, dördünden birinin hiç ağız gargarası kullanmadığını ya da üçte birinin sadece bir sorun olduğunda dişçiye gittiğini biliyor muydunuz?  Daha fazlasını öğrenmek için okumaya devam edin…

Diş fırçanıza ulaşmanızı sağlayacak beş diş gerçeği:

Her dört yetişkinden biri günde iki kez dişlerini fırçalamıyor (erkeklerin üçte biri dahil)

Onlardan biri olmayacağınıza söz verin. Ağız sağlığı temiz dişler ve diş etleriyle başlar. Çürükleri önlemeye yardımcı olmak için dişlerinizi iyice temizlemenin yanı sıra, diş eti hastalığına karşı korunmaya yardımcı olmak için diş eti çizgisinin (dişlerinizin diş etlerinizle buluştuğu yer) üstünü temizlediğinizden emin olun.

Her 10 yetişkinden biri dişlerini düzenli olarak fırçalamayı unuttuğunu itiraf ediyor

Cidden? Unuttun mu yoksa üşendin mi? Yine de, hepimize banyo lavabosuna ulaşarak günde iki kez fırçalamamız öğretildi. Çok fazla insan diş fırçası zamanını aceleye getiriyor ve ‘tüm dişleri veya dişlerin arkası gibi yüzeyleri kaybediyor’. Diş fırçanızı hafif bir açıyla tutarak en az iki dakika nazikçe fırçalayın. Dişlerinizin yanı sıra dilinizin dışını, içini ve çiğneme yüzeylerini de temizlemeyi unutmayın, çünkü bu nefesinizin taze kalmasına yardımcı olabilir.

Her üç kişiden biri dişlerinde hiç diş ipi kullanmamıştır

Diş eti hastalığı, diş fırçanızın ulaşmadığı dişlerinizin arasındaki boşluklarda başlar. Dişlerinizin arasını temizlememek diş yüzeyinin yüzde 40’ını bakterilere maruz bırakabilir. İyi bir florürlü diş macunu kullanmanın yanı sıra, ağız sağlığının en önemli parçalarından biri, inci beyazları arasındaki ulaşılması zor bölgeleri temizlemektir. Günlük diş ipi kullanmak veya dişlerin arasına ve diş eti çizgisinin altına ulaşmak için tasarlanmış diş arası fırçaları kullanmak, plak veya tartar oluşumuna yol açabilecek artık parçalarını temizlemeye yardımcı olabilir.

Yetişkinlerin yalnızca yüzde 50’si altı ayda bir diş hekimini ziyaret eder

Diş hekiminizi düzenli olarak görmek önemlidir, ancak dişçi koltuğuna ne sıklıkla oturmanız gerektiği kişiden kişiye değişir. Her altı ayda bir diş kontrolü yaptırmanız gerektiğini varsayabilirsiniz. Ancak ziyaretler arasındaki süre, dişlerinizin ve diş etlerinizin ne kadar sağlıklı olduğuna ve gelecekteki problem riskinize bağlı olarak üç aydan iki yıla kadar değişebilir. Bu konuda sadece diş hekiminiz tavsiyede bulunabilir ve randevunuzun sıklığı ağız sağlığınızın ne kadar iyi olduğuna bağlı olacaktır.

Yetişkinlerin yüzde 66’sında görünür plak vardır

Dişlerimiz, yiyeceklerdeki nişastalar ve şekerler tarafından çiğnendikçe salınan sürekli saldırıya uğrar. Dişler üzerinde oluşan yapışkan bakteri filminde asit üretilir. Bazı plak türleri diş çürümesine ve oyuklara neden olurken, diğer türler diş eti hastalığına neden olur ve her gün temizlenmezse sertleşerek tartar oluşturabilir. Plakayı çok iyi bir diş fırçasıyla fırçalayın ve elektrikli bir fırçaya geçmeyi düşünün, çünkü bunlar plak oluşumunu manuel bir fırçadan daha iyi azaltmaya yardımcı olabilir. Ayrıca, birçoğunun zamanlayıcıları vardır, böylece ne kadar süre fırçalamanız gerektiğini bilirsiniz.

Diş hijyenini korumak için en iyi ipuçlarınız nelerdir? Bize @maksatsağlik tweet atın – sizden haber almayı çok seviyoruz!

OKUMAYA DEVAM ET

Sağlık

Sosyal medya ruh sağlığınıza zarar veriyor mu?

Maksat Sağlık

Yayınlandı

:

Tarafından

Çok sayıda araştırma, sosyal medya kullanımını depresyon ve anksiyete, uyku sorunları ve artan intihar riski gibi zihinsel sağlık sorunlarıyla ilişkilendiriyor.

Fakat karmaşık bir resmi aşırı basitleştiriyor muyuz? Başlangıç ​​olarak, araştırmaların çoğu, sosyal medyada daha fazla zaman geçirmenin depresyona mı yoksa kaygıya mı yol açtığını veya – tersine – zihinsel sağlıklarıyla mücadele eden kişilerin sosyal medyada daha fazla zaman mı geçirdiğini belirleyemiyor. Benzer şekilde, bir korku filmi izlemek veya korkunç bir haber duymak insanları farklı şekilde etkileyebiliyorsa, sosyal medya kullanımı herkesin ruh sağlığını eşit derecede etkilemez.

İzole hissetmek 

Yine de, bir dizi olumsuz araştırma var; ABD’li araştırmacılar, Twitter kullanan kadınlar için haber akışlarındaki stres akışının bulaşıcı olduğunu buldu. Avusturya’da yapılan bir araştırma, insanların Facebook’ta ne kadar uzun süre aktif olursa, ruh hallerinin o kadar olumsuz olduğunu ortaya koydu. Yaşları 19 ila 32 arasında değişen ve 7 bin kişi arasında yapılan bir ABD anketi, sosyal medyada en çok zaman harcayan kişilerin kendilerini yalıtılmış hissetme olasılığının iki kat daha fazla olduğunu ortaya çıkardı.

Ancak bu araştırma, neredeyse yalnızca 32 yaş ve altı, çoğu öğrenci olan kişiler arasında yürütüldü. Sosyal medyanın gençlerin ruh sağlığını neden daha fazla etkileyebileceğini düşünmek önemlidir. Çocuk ve ergen psikiyatristleri, çocukların ve gençlerin daha hassas, daha savunmasız olduklarına dikkat çekiyor.  “Kimliklerini keşfediyorlar, bu yüzden kendi resimlerini yayınladıklarında insanların tepkilerinin derin bir etkisi olabilir. Bir de zorbalık var; önceki nesillerde çocuklar evde güvendeydi. Bugün, kendi yatak odalarında telefonlarıyla konuşurken kendilerini etkili bir şekilde zorbalığa uğramış hissediyorlar.”

Yaşlı sosyal medya kullanıcıları arasında karışık bir tablo var. Bir çalışma, 30 yaş ve üstü insanları, hayatlarını başkalarıyla karşılaştırarak hedeflerine ulaşıp ulaşmadıkları konusunda olumsuz düşünmeye daha yatkın hale getirdiğini buldu. Buna karşılık, ABD’de 35 yaş üstü 3 binden fazla yetişkinle yapılan bir anket, sosyal medya kullanımının artan depresyonla ilişkili olmadığı sonucuna varmış.

Kendi değerimizi sorgulamamıza neden olan gücü büyük bir sorundur ve bu yine gençlerde daha fazladır. Çocuklar bir resim yayınlarlar, sonra takıntılı bir şekilde birinin beğenip beğenmediğini kontrol ederek bütün günlerini mahvederler. Kendi değerlerini başkalarının görüşlerine dayandıran bir genç kuşağımız var artık.

Sosyal medyanın varlığının tamamen inkâr edilmesi cevap değil. Pozitifleri en üst düzeye çıkarırken gençlerimizi olası olumsuz etkilerden korumamız ve eğitmemiz gerekiyor. Bu da başlı başına zorlu bir iş. Çünkü yetişkinler tam olarak anlamadığı bir dünyada gezinmeye yardımcı olmaya çalışıyor.

Peki, ne yapılabilir? 

11-25 yaş arası insanlar üzerinde yapılan bir araştırma, Instagram’ın kullanıcıların vücutları hakkında daha kötü hissetmelerine neden olduğunu ve Facebook’un siber zorbalığı kötüleştirdiğini buldu. Buna cevaben yazarlar, genç bir kişi çevrimiçi olarak belirli bir süre geçirdiğinde açılır bildirimler, dijital olarak manipüle edilmiş fotoğraflara bir filigran ve gençlere sosyal medyayı sağlıklı bir şekilde kullanmayı öğretmek için okul dersleri önerdi.

Bağlantıları iyileştirin 

Ancak uzmanlar, olumluların göz ardı edilmemesi gerektiği konusunda hemfikir. “Aktif” bir şekilde kullanıldığında sosyal medya, bağlılığı ve özgüveni artırabilir.” Bu, örneğin LGBTQ+ gençleri veya zihinsel sağlık sorunları veya öğrenme güçlüğü çekenler gibi kendini dışlanmış hisseden gençler için özellikle önemli olabiliyor.

İngiltere’de yapılan bir araştırma, gençlerin yüzde 68’inin arkadaşlarıyla çevrimiçi sohbet etmenin onları neşelendirdiğini, yüzde 88’inin ise üzgün olduklarında arkadaşlarına ‘nazik mesajlar’ gönderdiklerini söylediğini buldu. Gençler diğer gençleri inanılmaz derecede destekleyebiliyor da.  diyor.

Aktif bir kullanıcı olun 

Facebook, Instagram, Snapchat ve Twitter ve benzeri sosyal ağlar, kendini ifade etme ve duygusal destek için de yardımcı olabiliyor. Araştırmalar, sosyal ağların yaşlı yetişkinlerin daha az izole hissetmelerine yardımcı olabileceğini gösteriyor.

Sosyal medya ile sağlıklı bir ilişki yönetmek, yaklaşımınızla ilgili gibi görünüyor. Burada anahtar, ‘kullanımı, sağlıklı sınırlar içinde sınırlamak’. Sana ilham veren insanları takip et ve seni daha kötü hissettirenleri bırak.

Tüm nesillerin sosyal medyayı dikkatli bir şekilde kullanması, irade gücümüzü düzenli olarak esnetmesi ve kaydırma dürtüsüne direnmesi gerekir. Geceleri kullanmaktan kaçınmalı, stres yaratan ping’lerden, flaşlardan ve titreşimlerden kurtulmak için bildirimleri kapatmalı ve onu yakalayan bir ekranın arkasında değil, anda kaldığımızdan emin olmalıyız. Pasif kullanıcı olmaktansa aktif olmak daha iyidir – daha az göz atma, daha fazla sohbet. Ne kadar çok olduğunun farkına varmak da güçlü bir araçtır. Bir sosyal medya takip uygulaması olan Moment, genel olarak insanların en mutlu olduğunu, günde yaklaşık yarım saat sosyal medyada geçirenlerin olduğunu buldu.

Sosyal medyanın çok ötesinde, akıl sağlığı sorunlarının nedenleri çocukluk deneyimleri, yaşam olayları, fiziksel sağlık sorunları, genetik ve uyuşturucu ve alkolün etkisi olmaya devam ediyor. Sosyal medya kolay bir hedeftir ancak sağlıklı kullanıldığında bir aidiyet duygusu yaratabilir ve risk altındaki insanlara güçlü bir çıkış sağlayabilir.

Sonuçta çok zehirli değil.

OKUMAYA DEVAM ET

Yaşam Tarzı

Stresin vücudunuzu etkileyebileceği şaşırtıcı yollar ve bunları nasıl önlersiniz?

Maksat Sağlık

Yayınlandı

:

Tarafından

Ara sıra küçük stres patlamaları faydalı olabilir, bu da bizi daha sonra stresi daha iyi yönetebilmemizi sağlar ve stresli duruma tepki olarak proaktif olmamıza neden olur. Bununla birlikte, uzun süreli, olumsuz stres deneyimleri, yaşamın ilerleyen dönemlerinde bir dizi sağlık sorununa ve fiziksel kısıtlamalara neden olabilir. Uzmanların dikkat çektiği, fiziksel belirtileri tanımlamamıza ve onları nasıl önleyebileceğimize dair tavsiyeler şöyle:

Beyin yaşlanması

Stresin beyni dört yıl yaşlandırabileceği geçtiğimiz yıllarda manşetlerdeydi. Hafıza ve düşünme üzerindeki zayıf etkilerin, artan inflamasyon stres nedenlerinden kaynaklandığı ve bunun da bunama geliştirme şansı

nı artırabileceği düşünülüyor. “Kronik stres, Alzheimer hastalığının gelişimi ile de ilişkilendirilmiş – normal stres tepkisinin uzun süreli aktivasyonunun beyne fiziksel olarak zarar verdiği bulunmuş.”

Önleme: Stresli şeylerin başınıza gelmesini engelleyemeseniz de, bu stresin etkilerini azaltmak için adımlar atabilirsiniz. “Anti-depresanlar ve fiziksel aktivitenin hipokampusu iyileştirdiği bulundu. Bu önemli, çünkü hipokampus kronik strese maruz kaldığında ve Alzheimer vakalarında tipik olarak küçülür. Bu nedenle, yapmak isteyeceğiniz son şey olsa bile, stresli yaşam olayları karşısında aktif kalmaya çalışın. Hala başa

çıkmakta zorlanıyorsanız, sizi terapiye sevk edebilecek veya ilaç yazabilecek olan doktorunuza görünün.

Mücadeleyi bırakmak

Zihinsel sağlığınıza zarar vermenin yanı sıra, stres sizi hastalıklara yakalanmaya daha yatkın hale getirebilir. “Soğuk algınlığından daha uğursuz bir şeye kadar her şey olabilir. İlk etapta birine maruz kalmanız gerekiyor, ancak stres bağışıklık sisteminizin savunmasını azalttığı için onunla savaşma şansınız daha düşük.”

Önleme: En iyi karşı saldırı, mümkün olduğu kadar iyi kalmaktır. Sağlıklı bir diyet, fiziksel olarak aktif olmak ve yeterince uyumak, hormon seviyenizi ve bağışıklık sisteminizi düzenlemeye yardımcı olacaktır. Sağlıklı bir yaşam tarzına öncülük etmek söz konusu olduğunda tüm bariz adımları atmanın yanı sıra, sevdiklerinize nasıl hissettiğinizi ifade etmek ve düzenli sosyal planlar yapmak da aynı derecede önemlidir. Ayrıca, sosyal desteğin doğrudan bağışıklık işleviyle ilgili olduğu bulundu: iyi bir seviye strese karşı tampon görevi görebilir.

Zihin uyuşturan

Uzun süreli stres yaşarsanız, aslında ondan uzaklaşmaya başlayabilirsiniz, ancak bunun olumsuz bir şey olduğu konusunda uyaralım. Strese karşı güçlü bir fizyolojik tepki gösteremezseniz, bu bir arızadır. Vücudunuzun zorluklarla başa çıkabilmesini ve ardından taban çizgisine geri dönmesini istiyorsunuz. Bu gereklidir, çünkü stres sizi durumla başa çıkmaya zorlar ve bağışıklık hücrelerini harekete geçirir – eğer bir yara gibi herhangi bir hasarınız varsa, gidip bununla başa çıkabilirler. Strese tepki vermeyen insanlar, yaşlandıkça depresyon, obezite, sağlıksızlık ve çeşitli bağımlılıklar açısından yüksek risk altındadır.

Önleme: Başınıza gelen stresi engelleyemezsiniz, ancak faydalı bir strateji, daha sonra iyileşmek için kendinize zaman tanımaktır. Kronik olarak stresli popülasyonlarda görülen bir sorun, birbiri ardına stres yaşamaları ve asla ara vermemeleridir. Bu, sistemin asla gerçekten iyileşmediği anlamına gelir, bu nedenle daha yüksek bir seviyede sıfırlanır. Ancak stresli durumdan uzaklaşabilirseniz, o zaman kendinize daha önce bulunduğunuz yere geri dönmek için psikolojik ve fiziksel bir fırsat vermiş olursunuz.

Kaynama noktasına ulaşmak

Akut stresli bir duruma maruz kaldığınızda, kalp krizi veya felç geçirme riskiniz artar. “Kanınız daha hızlı pıhtılaşır ve su damarlardan çevre dokulara akar, bu da kanı daha yapışkan ve konsantre hale getirir. Bu, kan damarlarınızın epitelini veya astarını değiştiren stres hormonları sayesinde. Ayrıca, daralma stresinin nedenlerinden dolayı daralırlar ve bağışıklık mesajları serbest bırakıldıkça kanınızda bulunan plaklar yırtılabilir. Bütün bunlar bir araya gelerek pıhtının bir yere sıkışması ve bir kan damarını tıkaması riskini artırır.

Önleme: Bu etki, o sırada meydana gelen kısa süreli stresli bir olay tarafından tetiklense de, arka plandaki stres düzeylerini azaltmak sizi daha az duyarlı hale getirebilir. Sağlıklı bir yaşam tarzı ve mümkünse kısa süreli stres tetikleyicilerinden kaçınmak en iyi savunmadır.

 

OKUMAYA DEVAM ET

Trendler